Egitim Şart I Türkiye'nin En Büyük Eğitim Platformu
Günümüzde Egitim Şart Oldu.Sende Bizimle Beraber Egitimde Ögrendiklerini Başkalarıyla Paylaşmak İstersen Buyur Senide Sitemize Bekleriz.Üye Olmak Tamamen Ücretsizdir.ÜYE OLDUKTAN SONRA ÜYELİGİNİZİ AKTİFLEŞTİRMEYİ UNUTMAYINIZ

Join the forum, it's quick and easy

Egitim Şart I Türkiye'nin En Büyük Eğitim Platformu
Günümüzde Egitim Şart Oldu.Sende Bizimle Beraber Egitimde Ögrendiklerini Başkalarıyla Paylaşmak İstersen Buyur Senide Sitemize Bekleriz.Üye Olmak Tamamen Ücretsizdir.ÜYE OLDUKTAN SONRA ÜYELİGİNİZİ AKTİFLEŞTİRMEYİ UNUTMAYINIZ
Egitim Şart I Türkiye'nin En Büyük Eğitim Platformu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Türkiye'nin En Büyük Eğitim Platformu


Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

ATATÜRK'ün Anıları...

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1ATATÜRK'ün Anıları... Empty ATATÜRK'ün Anıları... Çarş. Ekim 13, 2010 4:38 pm

ByTayfun

ByTayfun
Admin

ATATÜRK'ün Anıları...


***Yugoslavya Kralı müteveffa Aleksandr, Balkan Atlantı'nın imzasını takip eden günlerde memleketimize gelmişti. ******'le sohbeti sırasında, şahsına ve Türk Milleti'ne karşı duyduğu yakınlığı ve iyi hisleri ifade için dedi ki:
"- Cihan Harbini takip eden mütareke günlerinde, İtilaf devletleri Yunanistan'dan evvel Türkiye'yi işgali bana teklif etmişlerdi. Fakat hiç tereddüt etmeden bu teklifi reddettim, bunun üzerine Yunanlıları tercihe mecbur kaldılar."
Mustafa kemal muhatabının sözlerini sükunetle dinledi ve birden yerinden kalkıp, muhatabını şaşkınlık içinde bırakarak elini sıktı:
"-Size ve milletinize geçmiş olsun Ekselans..." dedi.
Ve anlatmak istedi ki, Türk topraklarına saldıran kim olursa olsun akibeti değişmeyecekti!

Daha sonra, kalb-i alakası uğruna taç ve tahtını terkederek, İngiltere Krallığı makamını terkedip Windsor Dük'ü olarak kalmayı tercih eden İngiltere Kralı 8. Edward da ******'ün misafiri olmuştu. Neşeli bir akşam yemeğini takip eden sohbet sırasında, mevzu, Türk ordusunun savaş gücüne intikal etti. İngiliz hakikatçiliği ile, Mustafa Kemal'in ne eşşiz bir kumandan olduğunu bilen misafiri, ******'e o tarihte bir milyonluk insan gücü olan Türk ordusunun iki milyonla harp sahnesine çıkmasının, dünya barışı için "Ne güvenilecek kuvvet..." olduğunu söyledi. ******'ün "iki milyon"u "bir milyon" olarak nezaketle tashihini de şu hayranlık duygusuyla tamamladı:
"-Evet ******... Bir milyon Türk ordusu, bir milyon da şahsen siz. Ben tahminimde hata etmedim."
Başkumandanlık yıllarını hatırlayan Gazi, atavik gururu dünyaca malum olan haşmetli misafirinin bu nazik esprisinden elbette çok mütehassis olmuştu. Fakat ona Türk ordusu ve bilhassa hayatında en sevdiği varlık olan Mehmetçik için daha aydınlık bir fikir vermek istedi:
"- Eğer, yurt ve dünya sulhu ve insanlık hürriyetleri için bir kuvvet dengesi olarak ihtiyaç olursa, bizim ordumuzun her ferdini bana layık gördüğünüz ölçü içinde ölçebilirsiniz."
Yani bir milyon kere bir milyonluk bir kuvvet... Milletinin kıymeti için böylecesine sonsuz güven sahibi idi.
"Bir Türk dünyaya bedeldir." , "Ne mutlu Türk'üm diyene!" hükümlerinde asla "politika" kokmaz. Bu daha çok milletinin aslında var olan hasletlerini devrin bilgi ve tekniği ile cihazlamak hasretini, kendisinden sonra geleceklere inandırmak duygusunun ifadesi idi.


*********'ün bahçe mimarı Mevlüt Baysal anlatıyor:

Çankaya Köşkü'nün bahçesini yapıyordum. Bir gün ******, yaveri ve ben bahçede dolaşıyorduk. Çok ihtiyar ve geniş bir ağaç Ata'nın geçeceği yolu kapatıyordu. Ağacın bir yanı dik bir sırt, diğer yanı suyu çekilmiş bir havuzdu. Ata, havuz tarafındaki kısma yaslanarak karşıya geçti. Derhal atıldım:
- Emrederseniz derhal keselim Paşam!
Bir an yüzüme baktı, sonra:
- Yahu, dedi, sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin!



*********, 1936'da bir lise öğrencisine şunları yazdırmıştır: "Garb senden, Türk'ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün garb, nihayet teknikte bir tefevvuk gösteriyorsa ey Türk çocuğu, o kabahat da senin değil, senden evvelkilerin affolunmaz ihmalinin bir neticesidir."


***Bir gün Müslüman memleketlerinden birinde (Mısır'da) bağımsızlık davası için çalışan liderlerden biri, Mustafa Kemal'i görmeye gelmişti. Kendisine:
-"Bizim hareketin de başına geçmek istemez misiniz?" diye sordu.
Olabilecek şey değildi ama insan yoklamalarını pek seven Mustafa Kemal:
-"Yarım milyonunuz bu uğurda ölür mü?" diye sordu.
Adamcağız yüzüne bakakaldı.
-"Fakat Paşa Hazretleri yarım milyonumuzun ölmesine ne lüzum var? Başımızda siz olacaksınız ya..."
-"Benimle olmaz beyefendi hazretleri, yalnız benimle olmaz. Ne vakit halkınızın yarım milyonu ölmeye karar verirse, o zaman gelip beni ararsınız."



***Düşman 18 Mart 1915'te donanma saldırısında başarısızlığa uğraması üzerine karadan zorlama yapmak üzerine boğaz dışındaki adalara yığınak yapmaya koyuldu. Bu haber alındıktan sonra 22 Mart 1915'te Çanakkale bölgesinde beşinci ordu kuruldu. Bütün kuvvetler ordu emrindeydi. Ordu 15. Kolorduyu Maydos çevresinde bırakarak 19. tümeni 19 Nisan'da yedek alarak Biga'ya geldi. 25 Nisan 1915'te tanyeri ağarırken Arıburnu ve Seddülbahir bölgesine ilk düşman birlikleri çıktı. Arıburnu ' na çıkan kuvvet gözetleme taburunu püskürterek, sonradan Kemalyeri adı verilen yere kadar ilerledi, burada arkasından koşup gelen 27. Türk alayı ile karşılaştı. Düşman çıkarmasını haber alan Mustafa Kemal, Conkbayırı yönünde yürüyen düşmana karşı ordudan emir almayı beklemeden kuvvetlerini harekete geçirdi. Birliklerine kendisi yol bularak Kocaçimen tepesine vardı. Askerlerine orada kısa bir dinlenme vererek, Alata gidilmediği için yanındakilerle yaya olarak Conkbayırına geldi. Orada cephaneleri bittiği için ve düşmanca kovalanan bir gözetleme bölüğüne rastladı: - Niçin kaçıyorsunuz? Dedi. - Efendim düşman... - Nerede düşman? - İşte... diye 261 rakımlı tepeyi gösterdi. Gerçekten de düşman birinci avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış, serbestçe ilerliyordu. Askerleri dinlenmeleri için bırakmış ve düşman da bu tepeye gelmişti. Düşman ona kendi askerlerinden daha yakındı. Bulunduğu yere gelseler kuvvetleri pek kötü duruma düşeceklerdi. O zaman bir mantıkla mı yoksa içgüdüsel olarak mı bilinmez kaçan erlere: - Düşmandan kaçılmaz, dedi. - Cephanemiz kalmadı, dediler. - Cephanemiz yoksa süngümüz var, dedi. Ve bağırarak: - Süngü tak! Dedi. Yere yatırdı. Aynı zamanda Conkbayırı'na doğru ilerleyen piyade alayı ile Cebel bataryasının erlerini marş marşla bulunduğu yere gelmeleri için emir subayını yolladı. Erler yere yatınca, düşmanda yere yatmıştı. İşte savaşın kazanıldığı an bu andı...

https://egitimsart.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz